Hoşgeldiniz  

Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye Raporuna Dışişleri Bakanlığı’ndan tepki

İkrar-HA1 | 20 Ekim 2021 | Dünya, Genel, Güncel Haberler, Manşet, Politika, Son Dakika A- A+

Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye Raporuna Dışişleri Bakanlığı’ndan tepki

İKRAR – Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun “İlerleme Raporu” olarak adlandırılan, sonradan aday ülkelerle ilgili “ülke raporu” olarak anılan 2021 raporunun Türkiye bölümünde, demokratik kurumların işleyişi, yargı bağımsızlığı ve insan hakları alanlarında eksikliklere işaret edildi. Dışişleri Bakanlığı da rapora “Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu” diyerek tepki gösterdi. 

AB Komisyonu raporunun Türkiye bölümünde demokratik kurumların işleyişi, yargı bağımsızlığı ve insan hakları alanlarında ciddi eksikliklere işaret edildi. Raporda Türkiye’nin “göç, terörle mücadele, ekonomi, ticaret, enerji ve ulaşım” gibi ortak çıkar alanlarında kilit rol oynayan bir partner olduğu, Türkiye ile diyalog ve işbirliğinin 2021 yılında arttığı kaydedildi.

Türkiye ile Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de sıcak çatışmanın eşiğine geldiği 2020 yılı sonrasında gerilimin düşürülmesi yönünde varılan mutabakata işaret edilen raporda bu yıl Mart ayında gerçekleştirilen AB liderler zirvesinde alınan karara da atıfta bulunuldu. Türkiye’ye yaptırımların da görüşüldüğü zirvenin sonuç bildirgesinde Türkiye “yeni provokasyonlar ya da uluslararası hukuka aykırı tek taraflı eylemlerde bulunmaktan kaçınmaya” çağrılmıştı.

Raporda Ankara’dan “Kıbrıs sorununda BM kararları çerçevesinde adil, kapsamlı ve uygulanabilir bir çözüm için aktif destek beklendiği” belirtildi.

AB’nin hukuk devleti, temel haklar ve yargı bağımsızlığındaki kötüleşmeye yönelik ciddi endişelerinin Türkiye tarafından inandırıcı bir şekilde giderilemediği belirtilen raporda, hukukun üstünlüğü ve temel hakların AB-Türkiye ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası olduğu, Türkiye’de demokratik kurumların işleyişinde “ciddi” eksiklikler bulunduğu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yapısal eksikliklerinin sürdüğü, meclisin hükümeti denetleyecek gerekli araçlara sahip olmadığı, Anayasal yapının yasama, yürütme ve yargı arasında güçlü ve etkin bir kuvvetler ayrılığı sağlamadan gücü Cumhurbaşkanlığında merkezileştirdiği gibi eleştiriler de yer aldı. 

​Yargı sisteminde 2016’daki darbe girişimi sonrası gözlemlenen gerilemenin sürdüğüne işaret edilen raporda, özellikle yargı bağımsızlığındaki sistematik eksikliklerin, hakim ve savcılar üzerindeki kanunsuz baskının endişe kaynağı olmayı sürdürdüğü kaydedildi.

Türkiye’nin rapora konu olan dönemde yolsuzlukla mücadele alanında da ilerleme kaydetmediği belirtilen raporda, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle uyumlu bir şekilde yolsuzlukla mücadele kurumları oluşturmadığı kaydedildi. Yasal çerçevedeki eksiklikler ve kurumsal mimarinin, yolsuzluk vakalarındaki soruşturma ve kovuşturma aşamalarında yasa dışı siyasi nüfuz kullanımına imkan sağladığı kaydedildi. Her alanda yaygın yolsuzluğun endişe yaratmaya devam ettiği, hükümetin yolsuzlukla mücadele stratejisinin ve bu alanda bir eylem planının bulunmayışının yolsuzlukla kararlı mücadele iradesinde eksikliğe işaret ettiği belirtildi.

“MUHALEFET HEDEF ALINIYOR”

Demokratik hesap verilebilirliğin seçimlerle kısıtlı kaldığı, diğer yandan muhalefet partilerinin hedef alınmaya devam edildiği, Türkiye’nin ikinci büyük muhalefet partisi HDP’ye yönelik kapatma davası ve Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası Başkanlarını görevden alması gibi örneklerin yer aldığı raporda, OHAL’in 2018’de sona ermesine rağmen hükümete olağanüstü yetkiler tanıyan düzenlemelerin kanunlardaki mevcudiyetinin sürdüğü, muhalefet partilerinden belediye başkanlarının idari ve hukuki soruşturmalarla karşı karşıya kaldığı, yüzlerce seçilmiş yerel politikacının terörizm bağlantılı suçlardan dolayı tutuklandığı da kaydedildi.

Bölgedeki durumun çok endişe verici olmaya devam ettiği belirtileren raporda, “Hükümetin terörle mücadele hakkı meşru iken bunun hukuk devleti, insan hakları ve temel özgürlüklerle uyumlu olması hayati önem taşımaktadır. Terörle mücadele önlemlerinin orantılı olması gerekir. Barışçı ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşma yolunda inandırıcı siyasi bir sürece yeniden başlanması yönünde gelişmeler bulunmamaktadır. İnsan hakları kuruluşları ve muhalefet partileri güvenlik güçlerince ağır insan hakları ihlalleri bildirmektedir” ifadelerine yer verildi.

Türkiye raporunda, “Sivil topluma yönelik baskının sürdüğü, ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğüne yönelik kısıtlamalarla sivil toplumun özgürce faaliyet gösterme alanının giderek azaldığı” uyarısı yapıldı.

DEMİRTAŞ VE KAVALA VURGUSU 

İnsan hakları ve temel haklar alanında kötüleşmenin de devam ettiği, gazeteciler, yazarlar, avukat, akademisyen, insan hakları savunucuları ve eleştirel seslerin faaliyetlerine yönelik kapsamlı kısıtlamaların özgürlüklerin kullanılmasında olumsuz etki yaptığı ve otosansüre yol açtığı not edildi. Raporda, Türkiye’nin başta Selahattin Demirtaş  ve Osman Kavala kararları olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamaya geçirmeyi reddeden tutumunun, Türk yargısının Avrupa ve dünya standartlarına bağlılığı konusunda endişeleri artırmaya devam ettiği vurgulandı.

“DIŞ POLİTİKA AB’NİN ÖNCELİKLERİYLE UYUMLU DEĞİL”

Türkiye’nin dış politikasının giderek daha iddialı hale geldiği belirtilen raporda, başta Kafkaslar (Dağlık Karabağ), Suriye ve Irak’taki askeri faaliyetler olmak üzere Türk dış politikasının, AB’nin Ortak Dış Politika ve Savunma Politikaları çerçevesindeki öncelikleriyle uyuşmadığı belirtildi.

Libya konusundaki anlaşmazlıkla ilgili olarak da “Türkiye’nin cepheye yabancı savaşçıların sürülmesi dahil olmak üzere Libya’daki askeri desteği, (AB’nin Doğu Akdeniz’deki) IRINI misyonuna yönelik sürekli eleştirileri ve işbirliğine istekli olmaması AB’nin BM silah ambargosunun denetlenmesinde etkin katkı göstermesine zarar vermiş ve Libya konusunda çatışan yaklaşımlara yol açmıştır” ifadesi kullanıldı.

Kıbrıs konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kuzey Kıbrıs lideri Ersin Tatar’ın Maraş bölgesinin açılması konusundaki “kabul edilemez” açıklamalarının AB tarafından sert bir şekilde kınandığı hatırlatılan açıklamada Türkiye’nin AB’ye üye devletlerin egemenlik haklarına saygı duyması gerektiği vurgulandı, “Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri ve anlaşmazlıkların BM Şartı ile uyumlu bir şekilde barışçı çözümü için net bir taahhütte bulunması, gerekmesi durumunda Uluslararası Adalet Divanına müracaat edilmesi gerekmektedir” denildi.

Raporda, “Türkiye ile 2016 yılında imzalanan mülteci mutabakatının işlerliğini sürdürdüğü, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasını yürürlüğe sokmasından duyulan memnuniyet” de yer aldı. 

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NDAN AÇIKLAMA

Dışişleri Bakanlığı, rapora ilişkin yazılı açıklama yaptı. Bakanlık, raporu “AB ile olumlu bir siyasi gündem oluşturmaya çalıştığımız ve üst düzey diyaloğumuzu canlandırdığımız bir dönemde, ne yazık ki aday ülke Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ülkemizle ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu yayımlanmıştır” diye değerlendirdi.

Bakanlık’tan yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Avrupa Komisyonu 2021 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dâhil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan Ülke Raporlarını bugün açıklamıştır. AB ile olumlu bir siyasi gündem oluşturmaya çalıştığımız ve üst düzey diyaloğumuzu canlandırdığımız bir dönemde, ne yazık ki aday ülke Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ülkemizle ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu yayımlanmıştır.

Özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri kabul etmiyoruz. 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasılları önündeki siyasi engelleri kaldırmayan AB’nin, üye devletler bakımından bile tartışmalı olan pek çok konuda, ülkemize özgü koşulları değerlendirmeden, yönetim ve siyasal sistemimize, temel haklara, bazı yargı/idari kararlar ile terörle mücadelemize yönelik haksız ve orantısız tespitlerini reddediyoruz. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sınamalar ile PKK/PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin tehditlerini dikkate almayan bu yaklaşım, Avrupa’daki AB ve Türkiye karşıtı radikal kesimleri mutlu etmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir.

18 Mart Mutabakatının tüm boyutlarıyla güncellenmesi çağrılarımıza rağmen, Rapor’da Mutabakatın sadece göç boyutuna yer veren ve Türkiye’nin yaptıklarını övmekle birlikte kendi yükümlülüklerinden bahsetmeyen AB’nin, yalnız kendi çıkarlarına hizmet eden alanlarda bizimle günlük al-ver ilişkisi yürütmek istemesi kabul edilemez.

Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve işbirliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumumuzun azaldığını ve çıkar çatışmaları doğduğunu belirtmek AB’nin tutarsızlıklarına yeni bir örnektir.

Raporda, Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselelerine ilişkin ve esasen AB’nin yetkisinde olmayan konularda, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yine tutarsız ve yanlı Rum/Yunan tezlerine yer verilmesini de reddediyoruz. Gerginliğin düşürülmesi, diyalog ve işbirliğinin başlatılması bakımından üzerimize düşeni fazlasıyla yerine getirmemize rağmen, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin hakkını, AB’nin ısrarla teslim etmemesini esefle karşılıyoruz. AB’nin bu taraflı ve haksız tutumu, sorunun çözümüne katkı sunmadığı gibi, gerginliklerin devamına neden olmakta; Birliğin her türlü bölgesel ve küresel güç olma iddiasını da zayıflatmaktadır.

Türkiye ekonomisinin gelişmişliğine vurgu yapılarak, Kovid-19 salgını ile mücadele kapsamında alınan önlemler sayesinde ekonomideki canlanmanın kriz öncesi seviyelere ulaştığı ve ekonomide kaydedilen toparlanmanın devam ettiğinin kayda geçirilmesi memnuniyet vericidir. Ancak, ülkemizin izlediği bazı politikaların işleyen piyasa ekonomisi açısından eleştirilmesini, Kovid-19 salgınının olumsuz ekonomik etkilerini bertaraf etmek için pek çok ülkenin para ve maliye politikası tedbirleri aldığı ve ekonomide devlet müdahalesinin arttığı bu olağanüstü dönemde anlamak zordur. Zamanın ve koşulların dayatmasına rağmen, Gümrük Birliğinin güncellenmesi sürecini de siyasileştirerek geciktiren AB’nin, Türkiye’ye yükümlülüklerini hatırlatma hakkı yoktur.

Reklam

Raporda, 20 fasılda ülkemizin genel uyum düzeyinin iyi olduğu belirtilmekte, son bir yılda ise 20 fasılda çeşitli seviyelerde ilerleme sağlandığı teyit edilmektedir. Bu tablo, Türkiye’nin karşılaştığı siyasi engellemelere rağmen, AB müktesebatına uyum çalışmalarını sürdürmek konusundaki kararlılığını ortaya koymaktadır. Bu açıdan önemi yadsınamaz olan Katılım Öncesi Mali Araç (IPA) kullanımında hazmetme kapasitesindeki gelişmeyi teslim eden Rapor’un, Türkiye’ye yönelik IPA fonlarının artırılması konusunda da teşvik edici olması gerekirdi.

Türkiye, AB’ye üyelik yönündeki stratejik tercihini en güçlü şekilde sürdürmektedir. Bunun en somut örneği Yargı Reformu Stratejisi, İnsan Hakları Eylem Planı, AB’ye Katılım için Ulusal Eylem Planı ve başta Paris İklim Anlaşmasının onaylanması olmak üzere, Avrupa Yeşil Gündemi çerçevesinde attığımız kararlı adımlardır.

AB’nin, ortak genel çıkarlarımızı dikkate alarak, Türkiye’yi günlük al-ver ilişkisi yapılacak bir ortak olarak değil, müzakere eden bir aday ülke olarak görmesi ve ahde vefa ilkesi doğrultusunda bunun gereklerini yerine getirmesi herkesin yararına olacaktır.”

 

 (HABER MERKEZİ)

Etiketler:

EN SON HABERLER

© 2020 İkrar Haber Ajansı Tüm Hakları Saklıdır ~ İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.