İkrar-HA1 | 12 Kasım 2022 | Dünya, Gençlik, Genel, Güncel Haberler, Kültür Sanat, Manşet, Politika, Son Dakika A- A+
İKRAR – Cem Şahin, İKRAR için yazdı. AKP’nin Ahvali başlıklı yazı;
AKP’nin Ahvali
AKP siyasi bir hareket olarak söylemsel kudretini kaybetmiş durumdadır. Ülke halkları ve ezilenlerinin üzerine basarak yükselttiği iktidarını koruyamaz duruma gelen AKP, din istismarcılığı üzerinden konsolide ettiği muhafazakâr kesimleri dahi ikna edememeye başlamıştır. 12 Eylül askeri faşist darbesinin yarattığı politik iklimin üzerine yaslanarak büyüyen siyasal islamcılar gericilik başta olmak üzere dini pedagoji üzerinden toplumu de politize etmiş, kendi oligarşisini palazlandırarak ülke zenginliğini bir avuç kapitalist sermayedere peşkeş çekmiştir. Kuruluş aşamasında belli söylemsel tertibatlar üzerinden pazarladığı demokrasi pozunu iktidarını kurumsallaştırana kadar sürdürmüş, ondan sonraki süreçleri ise kendi dar çıkar gruplarını koruyarak ve besleyerek inşa etmiştir. Kürt açılımı ile Kürt halkına göz kırpıp nihai kertede sorunu güvenlikçi politikalara evriltmesi, Alevi açılımı ile Alevilere yanaşmasının Cami- Cemevi projesi ile asimilasyoncu pratiklere tekabül etmesinin nedeni takındığı sahte demokrasi pozunun sonuçları olarak değerlendirilmelidir. İktidara geldiğinden bu yana işçi/emekçi sınıfının özlük haklarının gasp edilmesi için elinden geleni yapmış, işçi sınıfı başta olmak üzere geniş emekçi yığınlarını güvencesiz ve ucuz iş gücü haline getirmiştir. Kıdem tazminatı başta olmak üzere birçok hakkından mahrum bırakılan işçi sınıfı sermaye gruplarının kölesi haline getirilmiştir. Kadınların yaşamıda AKP döneminde adeta bir cehenneme dönüşmüştür. Kadının adı bütün kurumlardan silinmiş, eşit yurttaş ve birey olarak görülmeyen kadınlar kamusal alandan yok edilmek istenmiştir. İstanbul sözleşmesinden vazgeçilmesi ile kadınların yasal güvencelerini ellerinden almak isteyen iktidar, kadınları güvencesiz ve savunmasız bir pozisyona geriletmeyi hedeflemiştir. Sadece AKP döneminde 7 binin üstünde kadın öldürülmüştür. LGBT+ bireylerin örgütlenme alanları yok edilmiş, dini referanslara uygun bir yaşam sürmedikleri gerekçesiyle tehtid ve başkaca yıldırma pratiklerine maruz bırakılmışlardır. Ez cümle iktidar olmadan önce demokrasi nidaları atarak toplumu tavlamaya çalışan AKP hükümeti gerçek tavrını yapıp ettikleriyle yıllar içinde kanıtlamış vaziyettedir. İktidara gelmeden önce ılımlı islam modeli çizerek oluşturulmuş profilin elde ettiği başarıyı sol/sağ liberallerin desteğiyle büyük bir güce dönüştüren AKP kadroları çok geçmeden Türkiye’nin kurucu reflekslerine geri dönmüştür. Yani toplumun geniş kesimlerinin iknası/rızası olmadan iktidar olamayacağını bilen AKP “entelijansiyası” manipülatif söylemlerle ikna ettiği kesimlerin desteğini elde ettikten sonra çok da sürmeyecek bir süre sarfında hakiki anlayışını ortaya koymaya başlamıştır.
Bu anlayışla beraber uygulanan neoliberal ekonomik programlar neticesinde kamuya ait bütün kurumlar yabancı sermayeye tahvil edilmiş, ülkenin dağı, taşı, toprağı ve yeraltı zenginlikleri sermaye değerlerine uygun bir hale getirilmiştir. Yasama, yürütme ve yargının siyasallaştırılmasının sonucu olarak çıkarılan Maden Yasaları ve Kentsel Dönüşüm uygulamaları burjuvazinin iştahını kabartmış, yoksul halklar yaşadığı emekçi mahallelerden sürülerek kentin çeperlerine itilmiştir. Kentsel dönüşüm adı altında kendi sermaye gruplarına zenginlik aktaran iktidar, yoksulların fazlaca olduğu mahallelerin devrimci dinamiğini de yok etmek istemiştir. Maden yasalarıyla da birlikte başta Kürt coğrafyası olmak üzere birçok Karadeniz ilini madenlere açmış, ekosistemin onarılmayacak düzeyde tahrip edilmesini sağlamıştır. Doğayı barajlar ve madenlerle ekolojik bir katliama tabi tutmuş olan iktidar, ülkenin tüm alanlarını sınırsız bir sömürüye açmıştır. Kültürel alanda da iktidar olamayışının kaygısını defa kere dile getiren AKP kalemşörleri medya alanını da boş bırakmamış, yaptığı operasyonlarla birçok basın kuruluşunu ele geçirmiş ya da kendi trol orduları ile manipüle etmeye çalışmıştır. İktidarını sağlamlaştıracak her türlü faşizan uygulamayı reva gören AKP hükümeti, karşında durmak isteyen herkesi ya cezaevine atarak sindirmeye çalışmış, ya da politik lince açık bir hedef haline getirmiştir. 15 Temmuz darbe girişiminin öncesinde Fetöcülerle yaptıkları suç ortaklığının belli anlaşmazlıklar sonucu bozulmasının neticesi olarak yaşanan darbe harekatını fırsata çevirmeyi ustalıkla kullanan hükümet, birçok devrimci/demokrat özneyi mesleklerinden menetmiştir. İnsanları sosyal ölüme mahkum eden AKP iktidarı darbeyle iştigali olmayan birçok kişiyi de hapse tıkmıştır. Kendi suç ortaklığının diyetini emekçi halka ödetmek isteyen AKP, kendi suçlarını bu tür yöntemlerle hasır altı etmek istemiştir. Süreci lehine çeviren AKP iktidarına itiraz eden herkes Fetöcü olarak hain damgası yemeye, darbeci olarak yargılanmaya ve değersizleştirilmeye başlanmıştır. İlan edilen olağanüstü hal uygulamalarının verdiği rahatlığı sonuna kadar kullanan iktidar, itaat etmeyen bütün kesimleri susturmuş ya da sindirmeye çalışmıştır. Üniversitelerinden atılan Barış Akademisyenleri görevlerini icra etmeye devam edebilmek için diasporalara göç etmek zorunda bırakılmıştır. AKP iktidarı milliyetçi hamaseti yükseltmek amacıyla Suriye başta olmak üzere başka ülke topraklarına operasyonlar düzenlemiş, buradan devşirilen milliyetçi histeriyi mobilize ederek seçimleri kazanmaya çalışmıştır. 2015 Haziran seçimlerinin iptali sonucu Suruç’ta 33 genç katledilmiş, sonrasında ise Ankara’da patlayan bombayla 100’ü aşkın insan hayatını kaybetmiştir. “Totaliterliğin Kaynağı” kitabının yazarı “Arend” iktidarın ancak gücünü kaybettiğinde saldırganlaştığını anlatır. Bir iktidarın ülkeyi zapturapt altına almaya girişmesinin nedenini meşruiyetini yitirmesi olarak tanımlar.
Meşru bir alanı ve söylemi kalmayan her iktidar oluşumu ömrünü uzatmak için bütün toplum kesimlerini kontrol altında tutarak olası itirazları boğmaya çalışır. Bu denli bir hafıza tazeleme girişiminin nedeni AKP’nin bugününün daha kırılgan ve tükenmiş bir iktidar olduğunu betimlemek içindir. Uzun zamandır siyaset yapma manevrasını kaybetmiş olan iktidar, yıllardır sürdürdüğü güvenlikçi hamlelerin şiddetini arttırarak sonuç almaya çalışmaktadır. Gerçekleşen hak ihlallerinin protesto edilmesine dahi izin vermeyen AKP faşizmi ülkenin birçok devrimci/demokrat öznesini cezaevlerinde tutsak almıştır. Selahattin Demirtaş’, Selçuk Kozağaçlı, Osman Kavala, Şebnem Korur Fincancı ve birçok milletvekili haksız gerekçelerle hapis altında tutulmaktadır. Bunun dışında demokratik faaliyet yürüten özneler dahi katıldıkları basın açıklamaları gerekçe gösterilerek cezaevine atılmıştır. Mutlak itaat sağlayarak iktidarını sürdüreceğini düşünen AKP cenahı ülkeyi rehin alarak varlığını sürdürmeye çabalamaktadır. Lakin hiçbir seçime krizin bu denli yoğun hissedildiği bir bunalım eşiğiyle girmeyen AKP iktidarın işi her zamankinden daha zordur. Kötü ekonomik politikalar sonucu insanlar temel gereksinimlerini dahi karşılayamaz hale gelmiş, uygulanan yanlış para politikalarının sonucu olarak enflasyon tavan yapmıştır. Pahalılığın yarattığı sonuç nedeniyle insanlar borç içinde yaşamaya mahkum edilmiştir. Bundan dolayı ekonomik darboğaza giren emekçi kesimleri iktidarın servis ettiği hiçbir hikayeye kulak asmamaya başlamıştır. Olayı Allah’a dahi havale etmeye çalışan kurnaz AKP kadroları ne yaparlarsa yapsınlar halk nezninde ikna edici olmaktan çıkmışlardır. Ekonomik krizden kaynaklı kendi seçmen tabanının dahi eridiği bir parti olarak yalanla ve ucube başkanlık sistemiyle ülkeyi kuşatmak isteyen AKP, yazının başında da belirtildiği gibi kendi muhafazakar kesiminin dahi alternatifi olmaktan çıkmıştır. Kürtler, Aleviler ve diğer ezilen kesimler yılların verdiği tecrübeyle AKP iktidarının kendilerine dönük her olası hamlesinin arkasında ki asıl niyeti bildikleri için AKP hükümetinin söylemlerini dinlemeye değer dahi bulmamaktadır. Ama artık kendi seçmen tabanını dahi kandıramayan bir iktidar gerçekliği söz konusudur. İslami değerler üzerinden konsolide ettiği tabanının yavaş yavaş yok olmaya başladığını bilen AKP iktidarı, sınır dışı operasyonlarla azınlık durumda seyreden parti taraftarlarını kendi alanında tutmaya çalışmaktan öte bir icraat örgütleyemez duruma gelmiştir. Bundan ötürü seçim sath-ı mailinde olduğumuz şu süreçte AKP iktidarının yapabileceği son tehlikeli hamlelerin ne olacağı üzerine daha fazla tartışılması gerekmektedir. Seçim güvenliği ihlallerinden baskı dozunun artmasına kadar gerçekleşecek her tutumu boşa düşürmek gibi bir görevle karşı karşıyayız. İktidar baskısının çokca arttığı şu günlerde yazımızı Fransız Sosyolog Foucault’un sözleriyle bitirelim; “İktidarın olduğu her yerde direnişde vardır”.
Cem ŞAHİN