16 Mart 1971’de Malatya Kürecik’teki Amerikan radar üssünü tahrip etmeye giden Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’na (THKO) bağlı gruptan Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan’ın katledilişinin yarın 50. yılı. 31 Mayıs 1971’de Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesine bağlı İnekli Köyü civarında yaşanan ve tarihe Nurhak Katliamı olarak kazınan katliam şehitleri anısına Hale Özgür Kıyıcı bir yazı kaleme aldı.
Devrimci Kadınlar Birliği Kurucusu, Dev-Genç Sıra neferi, darbeler mağduru Hale Özgür Kıyıcı’nın kaleme aldığı “Devrimi; elimizi uzatsak yakalayacaktık… Bu inanmışlıkla ölüme gitmek…” yazısı;
Devrim; elimizi uzatsak yakalayacağımız kadar yakındı…

Alpaslan Özdoğan, ODTÜ’nün devrimci öğrencilerinden ve Taylan’ın en yakın arkadaşlarından
biri idi. Sanırım en son annem görmüştü Alp’i, Şekibe (Çelenk) ablaların evinde. Annem Necla
Özgür ona bir isim bile takmıştı. Yakışıklılığı nedeniyle dünya jönlerini aratmayacak bir çocuktu.
Taylan’ın öldürülmesi Alp’te çok derin bir yara açmıştı. Bu yoldaşlığı daha sonra Halil Çelimli’den
de dinlemiştik.
Olaylı yıllarda, Nurhak’ta Sinan, Kadir ve Alpaslan’ın öldürüldüğünü radyodan duyduğumuzda
annemin o acı dolu hıçkırıklarını unutamam. Tıpkı Taylan’ın öldürüldüğü gün olduğu gibi o ana
yüreğinin yanması…
Sinan ve Alp’i, annem Haseki Tedavi Kliniği’nde yatarken bir gece yarısı ziyaretlerinden biliyorum.
Annemde fark edilen aşırı bir zayıflama başlamıştı. Prof. Dr. Celal Öker’in ısrarı üstüne yatarak
tetkiklerin yapılmasını kabul etmişti. Prof. Dr. Üstün Korugan ise o dönem Celal Hoca’nın asistanı
idi. Sinan ve Alp, Üstün Ağabey’in nöbetinde gelmişlerdi. Annemin durumunu merak etmişler ve
ona sarılıp nasıl da öpmüşlerdi ellerini… O geri dönülmez yoldan bir daha dönemeyeceklerini
sanki biliyorlardı. Sinan’ı son görüşümüzdü o akşam. Sinan’ın da oğlu Taylan’ı son görüşü
olabilir sanırım…
-
-
Alpaslan Özdoğan
Alpaslan’ı ilk gördüğümüzde sene 1967 idi. Annem, Taylan’a kiremit renkli, önden fermuarlı bir
mont diktirmişti. Bir gün o montun önü lime lime olmuş vaziyette eve gelen Taylan, bir kimyasal
döküldüğü için bu hale geldiğini söyleyince “Burnun pinokyo gibi büyümeye başladı” diyen
annem, Alpaslan’ın o maviş gözlerini kırpmadan Taylan’a bakışını kaçırmamış olacak ki ekledi:
“Anneler çocuklarının burunlarının ne zaman büyüdüğünü hemen anlar”. Bu espri annem ve
Alpaslan’ın arasında yıllar boyu süregelmiştir.
ABD Büyükelçisi Komer’in arabasını yakmaktan Taylan ve arkadaşlarının hakkında arama kararı
çıktığında, 4 arkadaş anneannemin Yalovadaki evinde kalmışlardı. Annem oradan ayrıldıklarını
öğrenince Alpaslan’a nerede olduklarını sordu. “Necla Anne burnum büyüyebilir, o nedenle cevap
vermezsem bana kızmayın. Ama inanın güvendeler.” diyen Alparslan annemin içini rahatlatmıştı.
Birkaç gün sonra gazeteci Ahmet Kahraman, aranan ODTÜ’lülerle Akşam gazetesi için
“KOMERZEDELER” diye 3-4 gün sürecek bir söyleşi yapmıştı. Amasya’nın bir köy imamının
evindeki kaçakların hikâyesi ise daha anlatılmadı…
Komer davasında duruşma salonu böyle bir kalabalığı görmemişti… Av. Niyazi Ağırnaslı ve Av.
Halit Çelenk ‘in tarihe damga vuran o çoşkulu savunması sonucu tüm tutuklu ODTÜ’lüler tahliye
edilmiş, Şekibe ablanın ayakkabısının teki o tahliye cümlesi ile yaşanan duruşmayı izlemeye
gelenlerin kargaşasında ayağından çıkıp kaybolmuştu… Alpaslan ve Hüseyin İnan moral kaynağı
olmuştu aileye…
Dayım, annem, babam ordu evinde kalıyorlardı. Ulucanlar merkez cezaevinden çıkışta hep
beraber yemek yemeyi beklerken, Taylan ordu evindeki buluşmaya gelmemişti. Arkadaşları ile
geçirecekti tahliye sonrası ilk günü. Annemin ısrarlı konuşması sonucu Kızılay’da yeni yapılan bir
alışveriş merkezinin üst katında bulunan Set kafeterya ya Alpaslan ile beraber gelmişlerdi.
Alpaslan’ın nezaketini dayım (İlhami Alpagut) anlatıp dururdu.
Taylan’ın öldürülmesi Alpaslan’ı çok etkilemişti. Taylan’ı önce DÖB’lülerin ( Devrimci Öğrenci
Birliği) merkez olarak kullandığı TMGT’ye ( Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) oradan da ODTÜ’lülerin
ısrarı ile Ankara’ya götürmelerine aile onay vermişti. Taylan; Yurtların önünde bir katafalkta iki
gün kalacaktı. Bilim anıtının oraya defnedileceğini öğrenince babam ; “çocuklar bunu bizden
istemeyin, çocuğumuzun kemiklerini bile bu adamlar yok ederler” dediğinde ne kadar haklı
olduğunu daha sonra anlamıştık. Cebeci asri mezarlığında bile mezar taşlarını paramparça
etmişlerdi 12 Eylül döneminde…
(1970) Devrimci Kadınlar Birliği Genel Başkanı olan annemin, “Silvan olayları” diye adlandırılan
bir soruşturma için Ankara Savcılığı tarafından ifadesi alınacaktı. Bu davaların avukatı Niyazi
Ağırnaslı ve Halit Çelenk idi. Halit ağabeylerin evine gittiğinde Gülay Özdeş ve Alpaslan Özdoğan
ile karşılaşan annem, Şekibe Abla (Çelenk) ile birlikte olayların farkındaydı. Konuşmaları sessizce
dinleyen Alpaslan’ın başı önündeydi. Gözlerine bakmadan her soruyu cevaplamasına üzülen
annem çenesinden tutup “Yüzüme bak Alp” dediğinde, başını kaldırıp “… Burnum mu büyüsün
Necla Anne sana yalan söyleyerek? Geriye dönüşü yok artık. Bu halk belki bizi, bu ülkeyi çok
sevdiğimizi 50 yıl sonra anlayacak; halkların kardeşliği, bağımsızlık uğruna ölenleri
hatırlayacaktır.” demişti. Şekibe Abla’nın ve annemin ağlaması onları durduramamıştı. Bu
inanmışlıkla ölüme gitmek…
Taylan’ ın öldürülüşünden 24 saat evvel ODTÜ yurdunda çektirdiği fotoğrafta Alpaslan da vardır.
İzmir Buca Mezarlığı’ndaki resimde o maviş gözlerini görürsünüz. O mezar hep bakımlı. İzmir’in
gençleri yalnız bırakmıyor. Tabii ki İzmir’de yaşayan arkadaşları da…
Nurhak’ta öldürülen Sinan, Kadir, Alpaslan’ın acısına ertesi gün Hüseyin Cevahir’in acısı da
eklenecekti. 12 Mart’ın faşist generalleri ve işbirlikçileri üzerimize kurşun, bomba yağdırmaya
devam ediyordu. 20’li yaşlarda ki gençlerin tek sevdası; ülkelerinde ezilen halkların daha mutlu,
daha huzurlu bir ülkede eşit vatandaşlar olarak yaşamaları için, ölümü bile küçümseyerek yola
devam etmekti…
Devrim; elimizi uzatsak yakalayacağımız kadar yakındı sanki…
-
-
İzmir Buca Mezarlığı
-
-
-
Alpaslan Özdoğan
-
-
Maltepe firar olayından sonra kadınlar Selimiye kışlasından Bayrampaşa Cezaevine sevk edildi. Kadriye Deniz, Safiye, Rüçhan, Hale, Ülker, Lale, Emel, Muzaffer, Taciser
-
-
-
Sağmalcılar Cezaevi
-
-
Filistin dönüşü yakalandıklarında Diyarbakır Cezaevine giderken
-
-
Diyarbakır Cezaevinde
-
-
Hale Özgür Kıyıcı ve Mustafa Lütfi Kıyıcı